İnsanlar , Hazreti Adem’den beri vuku bulan önemli hadiseleri tarih başlangıcı kabul edegelmişlerdir.
Zamanın geçmesiyle gelişip çoğalan insanlar Hz.Adem’in yeryüzüne inişini tarih başlangıcı kabul ederek hadiselerin zamanını bununla göstermişlerdir. Bu esas Nuh zamanına kadar devam etmiştir.
Daha sonra tufan ve Hz.İbrahim’in Nemrud2un ateşinden kurtulması vak’aları tarih başlangıcı olarak alınmıştır.
Müslümanlar, İslamın yücelmesinde bir dönüm noktasını teşkilini itibar ederek Resullüllah ( s.a.) efendimizin Medine’ye hicretini tarih kabul etmişlerdir. Hicretin 16 veya 17. Ci yılında toplanan İslam şurasında ileri sürülen muhtelif fikirler arasında Hz. Ali’nin nokta-i nazarı kabul edilip ilk İslam muhacirlerinin Muharrem ayında göç etmeleri sebebi ile bu ay tarih başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Muharrem ayının islamiyetten öncesine uzanan bir şöhreti ve değeri bulunmaktadır. Denilebilir ki Muharrem bütün beşeriyetin tarihinde yeri bulunan bir aydır.
Bu ayın on’una tesadüf eden aşure günü bir çok ilahi tecellilere zarf olmuş bulunmaktadır.
Hz.Adem2in yaratılması, cennete girmesi ve cennetten çıktıktan sonra tevbesinin kabulü aşure gününe rastlamaktadır.
Hz.İbrahim’in doğumu Halillullah payesine ermesi, Nemrud’un ateşinden kurtulması da bu güne tesadüf etmektedir.
Hz.İdris’in semaya ve ref olunması ve Hz.Eyyub’un hastalıklardan kurtulması bu günde olmuştur.
Hz.Nuh’un gemisinin Cüdu dağına oturması ve karaya ayak basması aşure gününe rastlamaktadır.
Hz.İsa’nın doğumu ve kendisine su-i kast hazırlayan yahudilerden kurtarılıp semaya yükseltilmesi de bu mübarek güne tesadüf etmektedir.
Hz.Musa ve ümmetinin firavundan kurtuluşları ve firavunun da suda boğulması da bu güne vaki olmuştur.
Aşure günü bu müstesna değeri sebei ile, Resullullah efendimiz bu günde oruç tutar ve ashabına da tavsiye erdi. Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır:
“(Ramazandan sonra oruçların en faziletlisi, şehrullah olan Muharrem ayında tutulan) dır. Farzlardan sonra namazların en faziletlisi gece namazıdır.
Abdullah İbni Abbas diyor ki; “ Resullulah (s.a.) efendimiz aşure günü oruç tuttu ve o günün orucunu tutmayı bize de emretti.
Ashab:
(Ya Resullullah o aşure yahudi ve nasranilerin büyük saydıkları bir gündür) dediler. Resuli Ekrem gelecek sene olduğunda inşallah dokuzuncu günü ile birlikte oruç tutarız buyurdu. Ertesi yılın (Muharrem ayı) gelmeden önce Resullah efendimizin mübarek ruhları Refik-i Alaya yükselmiş oldu.
İbni Abbas ( s.a.) diyor ki; ben Resullullah efendimizi aşure günü ve ramazan ayından başka hiçbir gün orucunu diğerine üstün tutarak araştırdığını görmedim.
Nafile olarak yapılan ibadetlerin sevabı on mislidir. Nafile olmasına rağmen aşure orucunun müstesna bir yeri vardır. Nitekim peygamber efendimiz bu hususu şöyle açıklamıştır.
8 Aşure günü orucu Allah’a karşı hüsnü zannım odur ki bir önceki senede işlenen hatayı örter.
Muharrem ayı geldiğinde müminler hicri yılı tebrik etmeli ve herkes salih amellerle meşgul olmalıdır. Maddi durumları müsait olanlar hayra koşmalı, oruç tutmalıdır. Çünkü yapılan hayrın sevabı katmerli olarak verilir.
İslam şuuruna malik bulunan müminler bu günlere gerekli itinayı göstermeli ve bu sünnet müessesini ayakta tutmalıdırlar.